Anne rahminden dünyaya düştüğümüz günden başlayarak içimizdeki iyi ve kötü birbiriyle mücadele ediyor. İdea ediyorum ki seçim bebekliğimizden başlıyor. Çünkü ‘‘çok iyi huylu bebekler’’ olduğunu bildiğimize göre bu tabirin tesri bebeklerin de olması uzak ihtimal değil.
Bu hafta size Jekyll&Hyde müzikalinden bahsetmek istiyorum. Prömiyeri bir yıl önce yapıldı, çok sayıda ödül aldı ve hala kapalı gişe oynamaya devam ediyor. Her hafta yazıma başlarken içimde şu his oluyor; ‘‘Aytun dünya yangın yeri ve sen gene de her şeye rağmen tiyatro yazacak mısın?’’ Eğer gündemle olan meşguliyetlerimizin hafiflemesini beklersem bu köşeye çoktan son vermem gerekirdi ve benim buna hiç niyetim yok. Ayrıca uzmanlık alanım olmasa da hekim olarak ruh sağlığımızın önemini bilerek sizi biraz daha güvenli bir tarafa davet ediyorum.
Müzikalin yapısına, performansların başarısına geçmeden önce huyum olduğu üzere lafı uzatacağım. Evet aynen öyle favori içeceğinizi alınız, kemerlerinizi bağlayınız. Günahı az, sevabı çok bu müzikale konu olan hikâyeye, insanın özündeki diyalektik ‘‘iyilik ve kötülük’’ üzerine biraz laflayalım.
Dr Jekyll ve Bay Hyde, Strange Case of Dr Jekyll and Mr Hyde orijinal ismiyle İskoç romancı ve şair Robert Louis Stevenson tarafından yazıldı. Define Adası romanı ile de hatırlayacağınız yazarın bu romanı ilk kez 1886’da basıldı. Çok sayıda dile çevrildi ve filmlere, tiyatro oyunlarına ve müzikallere konu edildi. Hala bu kadar popüler olmasının nedeni ise öncelikle tabi ki yazarın hüneri. Sonra da bilimkurgu ile fantastik arasında bir yerde duran romanın baş karakterindeki bölünme ve roman boyunca süren gerilimin çeşitli adaptasyonlar için cezbedici yerini koruması sanırım.
Yıl 2023. Bu kez bir Brodway Müzikali olarak Dr Jekyll ve Mr Hyde Türk seyircisinin beğenisinde, baş rolde ise Hayko Cepkin var. Sanatçı adeta ömrü boyunca bu rolün ona teklif edilmesini beklemişçesine, üstüne tam oturan bir elbise gibi bütünleşiyor rolüyle. Sadece O değil tabi ansambl olarak sahnedeki tüm sanatçıları ve orkestrasıyla çok iyi bir ekip çalışması karşımızdaki. Bu kalabalık kadro için 45 kişi deniyor. Oysa müzikal seyirciyle buluşana kadar, prova süreçlerinde çalışan sayısız isim var. Ve her temsilde müzikalin seyirciye kusursuz ulaşmasını sağlayan görünmeyen kahramanlar; dekorundan, ışığına, efektiyle, sesiyle teknik masasına, makyajı, kostümü, sahne amirine derken hayli kalabalık bir ekipten bahsediyorum.
Gelelim romanın konusuna. Dr. Henry Jekyll’ın hayatını riske atarak yaptığı deneyleri ve bu deneyler sonucunda başına açtığı dertler anlatır romanda. Dr. Jekyll’a göre her insanın içinde bir iyi ve bir de kötü taraf vardır. Ve insan olmanın laneti bu iki özelliği birlikte taşımasıdır. Doktor ütopik bir deneyle bu iki özelliği birbirinden ayırarak insanı tek bir tarafa çekmek ister. Takdir edersiniz ki hayali iyilikten yana seçim yapılmasıdır. Böylece insan bundan sonra kötü tarafının yaptıklarının pişmanlığını ve utancını duymak zorunda kalmayacaktır. Nihayetinde bunu sağlayacak karışımı elde etmeyi başarır. Bu başarı kendisini denek haline gelmeye zorlar ve karşımı kendi üzerinde dener. Kendine gelmesi, büyük acıların ardından olur. Artık başka birine dönüşmüştür; genç, enerjik, ufak tefek, pervasız ve zalim bir adamdır bu ve artık onun adı Edward Hyde’dır. Doktor, zihninin karanlık dehlizlerine iteklediği tüm utanmazlıkları ve vahşiliği büyük bir zevkle hayata geçiren adama, Hyde’a dönüşmesini sağlayacak karışımdan uzak durmaya çabalar. İşte bu id ve süper ego çatışması doktor için sonu baştan belli olan bir mücadeledir.
Müzikal de tıpkı filmler gibi asal eksenden uzaklaşmaz. Ana çatışmayı anlatabilmek için prolog niteliğinde, hasta babasını çektiği acılardan kurtulmak için doktorun tüm tanıdığı yüksek mevkideki dostlarından talep ettiği yardımın karşılık bulmaması hikayesinin tetik noktası olur.
Kitabın ilk film uygulaması 1912 yılında Lucius Henderson’ın yönetmenliğinde, on iki dakikalık kısa ve sessiz bir filmdir. Baş rolde James Cruze vardır. En sonuncusu ise 2021 yapımı ve yönetmeni Steve Lawson’dır. Sinema dışında bilgisayar oyunlarından çizgi filmlere kadar geniş yelpazede beğeniye sunulan bu hikâye pek tabi ki sahneden de seyircisine ulaşacaktır. İki Yüzlü Adam, İki Ruhlu Adam gibi adlarla Türk okur ve sinema izleyiciyle buluşur hikâye.
Bitmeyen yaz gecelerinden birinde, Cemil Topuzlu Açık Hava Tiyatrosu’nda, binlerce seyirciyle aksaklıkları en aza indirilmiş, şahane bir iş seyrettim. Birinci kaza oyunun belirlenen saatten 1 saat kadar geç başlamasıydı ki zaten uzun olan bir oyun için bu aksama dönüş planlarını toplu taşıma ile yapacak çoğunluk için oldukça beklenmedik bir hesap hatası oldu. Kapıların geç açılması uzun kuyruklara sebep oldu. Cemil Topuzlu sahnesinde konserler dışında yapılan hemen her işte teknik masadaki aksamalar maalesef bu müzikalde de şaşmadı. Ansambl sırasında açılmayan mikrofonlar, geç gelen ışık takipleri vs ama genel akış o kadar iyiydi ki bunlara gözümü kapattım. Uzun zamandan sonra müzikli oyun değil gerçek bir müzikal seyretmek beni çok mutlu etti. Hayko Cepkin fanı değildim ancak müzikalden sonra yalan yok kesinlikle radarıma girdi. Çok sayıda seyircinin neden sadece onun ismi için oraya geldiğini ve uzun kuyruklara benim kadar söylenmediğini anlamam uzun sürmedi. Devasa bir ses ve sağlam bir oyunculukla herkesi büyüleyen bir baş rol seyrettim. Kesinlikle bir müzik insanından fazlası var sahnede. Onunla birlikte sahneyi paylaşan diğer oyuncular ise aksi yönden bakarsak sadece oyunculuk da değil şarkı söylemekte de oldukça başarılı performanslar sergilediler. Opera veya müzikal bölümünde okullu olmanın farkını da tekrar hatırlamak iyi oldu. Benim seyrettiğim bu sezonun müzikalinde Elçin Sangu yoktu ama hakkındaki olumlu geri dönüşleri yorumlardan okudum. Öznur Serçeler ve Nermin Koçak kadın vokallerde çok iyi performans gösterdiler. Müzikalin yapımcısı Melikcan Zaman. Yönetmeni Taner Tunçay. Uyarlamanın genel sanat yönetmenliği koltuğunda ise Malcolm Keith Kay var. Yaratıcı yapımcı Feri Baycu Güler, müzik direktörü ise Sabri Tuluğ Tırpan. Çeviriler oldukça başarılı, ses sisteminin azizliğine uğramadınız sürece oldukça anlaşılır, akılda kalıcı şarkılar dilinize dolanıveriyor. Kostüm tasarımları Ayşegül Alev’e ait ve görsel olarak müzikalden beklenen doygunluğu sağlıyor. Seda Özgiş koreograf olarak ekibiyle oldukça iyi çalışmış. Ne de olsa müzikal içinde şarkı ve teatrallik kadar dans da barındıran bir sanatsal yapı. Ancak bahsettiğim koreografi sadece danstan ibaret değil elbette. Dekor tasarımına biraz sözüm olacak. Yığma demir basamaklarla yapılan dekorlara çok sık rastlar oldum. Böylesi estetikten yoksun bir dekoru ancak teknoloji seyirlik hale getirebiliyor. Bunu başarmışlar ama gene de müzikal bir şovsa her şeyi fazla fazla kullanmakta bir sakınca yoktu. Işık ve efekt kullanımı bu konuda oldukça yerinde, ölçüsünde, dramatik yapıya hizmet ediyordu. Derinlik duygusunun iyi verilmesi uğruna sahnenesin epey gerisine kurulmuş dekor nedeniyle seyircilerin oyuncuları epey uzaktan seyretmek zorunda bırakılmaları bir zafiyet olsa da Cemil Topuzlu sahnesinde yandaki ekranlar ve çözünürlüğü çok yüksek kamera sayesinde oldukça yakından oyuncuları takip etmek mümkün oldu. Ben o şanslı seyircilerdendim ve oldukça iyi bir görüş alanına sahiptim.
Yazımı hazırlarken Cepkin’in birkaç röportajını okudum ya da izledim. Genel sanat yönetmeni ona “Sen zaten sahnede Hyde’sın, sana Jekyll’ı çalıştıracağız.” demiş. Konserlerinde onu kükrerken gören herkesin ortak paydası bu görüş olsa da Hayko Cepkin kendisini günlük hayatında ‘‘Emekli Albay’’ olacak kadar yaşadığı yerde huzur ve sakinlik arayan, oldukça saygılı bir insan olarak tanımlıyor. Sahne konusunda çok tecrübeli olan sanatçı, konu müzikal olunca “Yalan olmasın, nefes ve şan olarak zorlanacağım bir durum olmadı. Kıyaslarsak, kendi sahnem daha ağır bir tempo, daha yorucu. Hissedeceğim tek zorluk, kendimin yaratmadığı bir sahnede var olabilir miyim, başkasının sözlerini ezberleyebilir miyim oldu…” diyor başka bir söyleşisinde.
2023 yılında çok sayıda ödül de kazanmış bir müzikal Jekyll&Hyde. Üstün Akmen Tiyatro Ödülleri, Yılın Müzikali; Yeni Tiyatro Dergisi Emek ve Başarı Ödülleri, En İyi Yapım, En İyi Yönetmen, En İyi Kadın Oyuncu, En İyi Erkek Oyuncu Ödülleri aldıkları ödüller arasında. Turneler de yapan bu müzikal için bütçenizde ve takviminizde yer açabilirsiniz.
Müzikal, özellikle 1970’lerle birlikte popüler kültürün gündelik hayatımızdaki yerinin güçlenmesi ile teatral etkinlikler kapsamında, büyük bütçelerle kendini ortaya koymaya başlıyor. Özellikle İngiliz ve Amerikan yapımları, teknolojinin nimetlerinden faydalanarak yerel olmaktan çıkıp hızla dünyaya yayılıyor. Her şeyin pazarlanır olduğu dünyamızda bestelenen şarkılar, müzikalleri aşarak müzik endüstrisinin de önemli bir malzemesi halinde artık. Biraz düşünseniz çok sayıda müzikal şarkısı hemen aklınıza gelir. Hadi ufak bir destek size mesela Operadaki Hayalet (The Phantom Of The Opera) …
Değerli hocamız Özdemir Nutku birbirine karışan iki tanımı aslında çok anlaşılır şekilde ayırmıştır müzikal ve müzikli tiyatro. ‘‘Müzikal hem sözlü tiyatronun hem de operanın bazı özelliklerini iç içe kullanan bir oyun türü olarak görür. Bu tür oyunda dramatik eylem sözlü oyundaki gibi gelişmiş ve operadaki yüceltilmiş hareketlerin yerini gerçekçi, inandırıcı hareketler almıştır. Konuşmalar müziklidir. Bu tür oyunda söylenen aryalar operadaki kadar önemlidir; ancak operada olmayan karakter ve konu derinliğini bu türde buluruz. Müzikli Tiyatro ise büyük bir kesimi ezgiler ve danslarla gelişen, ama dramatik konuşma ögesini de kullanan tiyatrodur. Operetle olan tek farkı, müzikli tiyatroda caz müziğinin ağır basmasıdır.’’
Çoğu kez bütçesel ya da anlamsal daralmalar sebebiyle ülkemizde gerçek anlamda müzikal yerine çoğu zaman müzikli tiyatro seyrettiğimizi unutmayalım. Yüksek maliyetleri ve gösterim yapacakları salonların kısıtlılığı nedeniyle, bilet satış fiyatlarının da paralel olarak yüksek olduğu bu sanat alanı daha çok seyirciye ancak ödenekli kurumlar tarafından yapılırsa ulaşabilir. Daha fazla sayıda müzikal yapılması demek aynı zamanda bu yeterliliğe sahip sanatçıların yetiştirileceği okullar demek. Her şey birbiriyle ilgili yani. Yoksullukta eşitlenmeye değil de yüksek kültürde, adalette, refah da eşitlensek daha ne müzikaller seyreder, ne konular tartışırız canım okur.
Jekyll ya da Hyde tercihi aslında dünyanın derdi. Gazze’de Hyde olmaktan bir an bile utanç duymayan İsrail politikleri (ve onun yanında duranlar), ben sizin için bu yazıyı hazırlarken, yaralıların taşındığı ambulans konvoyunu ve bir okulu daha çoktan bombalamış ve gene çok sayıda insanın ölümüne sebep olmuştu bile. 7 Ekim’den çok çok öncelere uzanan bu meselenin güncel tetiğini çeken Hamas da bu kanlı ve alçak savaşın diğer Hyde’ı olarak dünya utanç listesindeki yerini çoktan aldı. Terazide kötülük kefesinin dibi delineli epey oldu. Sanat bu sert gerçekliğin yanında estetik anlatımın tüm yollarını kullanarak gene de insanlığı iyiden, doğrudan yana çekmek için var olmaya devam edecek. Peki sen daha çok hangisisin; Jekyll mı, Hyde mı?